Struma Türkiye'nin göz yumduğu bir cinayetin öyküsüdür.
İkinci Dünya Savaşı ile birlikte Balkan sınırında Nazi tehditi giderek büyümekteydi. Romanya da pek çok ülke gibi Nazi hayranlığına soyunmuş, ulusalcılığı yücelterek Yahudilere karşı kara propagandaya başlamıştı. Her geçen gün can güvenlikleri tehlikeye giren Yahudilerin aklında tek bir düşünce vardı; güvende olcakları kutsal topraklara, Filistin'e göçmek. Bunun en kolay yolu da deniz yolculuğuydu. Bu yüzden mülteci gemileri Filistin'e doğru yola çıkıyordu.
Struma adlı gemiye de 791 insan Filistin'e ulaşabilme umuduyla bindi. Kaderin onlara oynayacağı oyundan habersiz... Struma yola çıktığında motoru bozuldu üstün körü bir tamirle yoluna devam etti ancak tekrar motorunun durmasıyla İstanbul açıklarında, Sarayburnu'nda demir atmak zorunda kaldı. Ve gemidekiler için 72 gün sürecek olan bekleyiş başladı. Türkiye Nazi tehditinin altında olmasının yanı sıra, Nazilere duyduğu hayranlık ve Yahudi düşmanlığı nedeniyle gemideki insanların karaya çıkmasına izin vermedi, bazı istisnalar dışında. Süresi geçmiş olsa da pasaportları olan bazı insanlar, önemli isimlerin araya girmesiyle bir aile ve hamile olup hastaneye yatması gerektiği için bir kadının karaya çıkışına izin verildi, diğerleri ise kaderlerine terk edildi. Bu süre boyunca gemideki insanlar İstanbul'daki Yahudi topluluğunun ilaç ve yiyecek yardımıyla yaşamaya çalıştılar.
Struma'nın sınırları içinde bulunması Türkiye için büyük bir tehditti. Bir an önce bu dertten kurtulmak gerekiyordu ve karar verildi. Motoru bile olmayan Struma açık denizlere çekilerek kaderine terk edildi. Burada da Stalin'in emri ile Kızıl Donanma tarafından Nazi ajanları taşıdığı gerekçesi ile torpillenerek paramparça edildi. 768 insan bir anda katledildi.
Elbette bu olaya Türkiye açısından da bakmak gerek. Tarihe damgasını vurmuş en zalim insanlardan biridir Adolf Hitler. Türkiye bir yandan böyle bir tehdit altındayken bir yandan da İngiltere tarafından göçmenlerin Filistin'e gönderilmemesi için baskı uygulanırken ne kadar objektif davranabilir. Türkiye'nin bu olayda masum olduğunu, elinden bir şey gelmediğini düşünebiliriz. Kitabı okurken hep bu vardı aklımda. Ama olayın ardından dönemin cumhurbaşkanı Refik Saydam'ın söylediği şu sözler aslında Türkiye'nin hiç de masum olmadığını gösteriyor. "Türkiye başkaları tarafından arzu edilmeyen insanlara mekan olamaz." Başka söze gerek var mı?
Evet Türkiye'nin bu insanlara yardım edecek gücü yoktu ama anlaşılıyor ki böyle bir niyeti de yoktu.
Arka Kapak
“Ülkemizin önde gelen araştırmacı akademisyenlerinden yazar dostum Halit Kakınç, Struma olayı hakkında bugüne kadar karanlıkta kalmış birçok bilgiyi de içeren önemli bir eseri yayımlıyor.
Ben, Struma cinayetini bire bir yaşadım. 1941 yılında, 15 Aralık’ta Struma gemisi Sarayburnu açıklarına demir attı. Rıhtıma yanaşmasına izin verilmedi. Gece gündüz polis nezaretinde, 769 insan 72 gün boyunca deniz ortasında hapsedildi ve sonra katledildi.
Yazar Halit Kakınç’ın bu eserinin en sonunda, Anadolu Ajansı’nın 24 Şubat 1942 tarihli açıklamasını bulacaksınız. Vatandaşlarına saygısı sıfır olan ceberut ve despot devlet anlayışını yansıtan bu açıklama, aynı zamanda utanç verici bir yalanı da içeriyor: “Geminin tamiri hitam bulduğu halde…” diye başlıyor.
Aslında motor arızalı olarak, atölyede kalmıştı. Yani, Struma motorsuzdu. Motorsuz bir gemi, kaderine terk edilen 769 insanı taşıyan bir büyük yüzen tabuttu. Ve devletin Anadolu Ajansı, utanç verici bir şekilde, geminin tamirinin bittiğini iddia ediyor, yalan söylüyordu. Katillerin cinayetlerini örtmeye çalışıyordu.
Struma cinayetinin üzerinden 70 yıl geçti. Mensubu olduğum Türk toplumunun eleştirilecek birçok yönü var. Bence bunların başında, eskiden beri süregelen geçmişte kalmış sayısız günahlarıyla yüzleşememek ve huzura erememek var. Bu cesareti ıskalamak… Cesetleri arka arkaya, üst üste yığıp dolap kapılarını kilitlemek… İyi de, cesetler orada kokuşup duruyor. Koku etrafa yayılıyor, havayı zehirliyor. Şu dolapları artık açıp havalandırsak, günahlarımızla yüzleşsek, huzura ermeyi denesek daha iyi olmaz mı?”
İshak Alaton
İkinci Dünya Savaşı ile birlikte Balkan sınırında Nazi tehditi giderek büyümekteydi. Romanya da pek çok ülke gibi Nazi hayranlığına soyunmuş, ulusalcılığı yücelterek Yahudilere karşı kara propagandaya başlamıştı. Her geçen gün can güvenlikleri tehlikeye giren Yahudilerin aklında tek bir düşünce vardı; güvende olcakları kutsal topraklara, Filistin'e göçmek. Bunun en kolay yolu da deniz yolculuğuydu. Bu yüzden mülteci gemileri Filistin'e doğru yola çıkıyordu.
Struma adlı gemiye de 791 insan Filistin'e ulaşabilme umuduyla bindi. Kaderin onlara oynayacağı oyundan habersiz... Struma yola çıktığında motoru bozuldu üstün körü bir tamirle yoluna devam etti ancak tekrar motorunun durmasıyla İstanbul açıklarında, Sarayburnu'nda demir atmak zorunda kaldı. Ve gemidekiler için 72 gün sürecek olan bekleyiş başladı. Türkiye Nazi tehditinin altında olmasının yanı sıra, Nazilere duyduğu hayranlık ve Yahudi düşmanlığı nedeniyle gemideki insanların karaya çıkmasına izin vermedi, bazı istisnalar dışında. Süresi geçmiş olsa da pasaportları olan bazı insanlar, önemli isimlerin araya girmesiyle bir aile ve hamile olup hastaneye yatması gerektiği için bir kadının karaya çıkışına izin verildi, diğerleri ise kaderlerine terk edildi. Bu süre boyunca gemideki insanlar İstanbul'daki Yahudi topluluğunun ilaç ve yiyecek yardımıyla yaşamaya çalıştılar.
Struma'nın sınırları içinde bulunması Türkiye için büyük bir tehditti. Bir an önce bu dertten kurtulmak gerekiyordu ve karar verildi. Motoru bile olmayan Struma açık denizlere çekilerek kaderine terk edildi. Burada da Stalin'in emri ile Kızıl Donanma tarafından Nazi ajanları taşıdığı gerekçesi ile torpillenerek paramparça edildi. 768 insan bir anda katledildi.
Elbette bu olaya Türkiye açısından da bakmak gerek. Tarihe damgasını vurmuş en zalim insanlardan biridir Adolf Hitler. Türkiye bir yandan böyle bir tehdit altındayken bir yandan da İngiltere tarafından göçmenlerin Filistin'e gönderilmemesi için baskı uygulanırken ne kadar objektif davranabilir. Türkiye'nin bu olayda masum olduğunu, elinden bir şey gelmediğini düşünebiliriz. Kitabı okurken hep bu vardı aklımda. Ama olayın ardından dönemin cumhurbaşkanı Refik Saydam'ın söylediği şu sözler aslında Türkiye'nin hiç de masum olmadığını gösteriyor. "Türkiye başkaları tarafından arzu edilmeyen insanlara mekan olamaz." Başka söze gerek var mı?
Evet Türkiye'nin bu insanlara yardım edecek gücü yoktu ama anlaşılıyor ki böyle bir niyeti de yoktu.
Arka Kapak
“Ülkemizin önde gelen araştırmacı akademisyenlerinden yazar dostum Halit Kakınç, Struma olayı hakkında bugüne kadar karanlıkta kalmış birçok bilgiyi de içeren önemli bir eseri yayımlıyor.
Ben, Struma cinayetini bire bir yaşadım. 1941 yılında, 15 Aralık’ta Struma gemisi Sarayburnu açıklarına demir attı. Rıhtıma yanaşmasına izin verilmedi. Gece gündüz polis nezaretinde, 769 insan 72 gün boyunca deniz ortasında hapsedildi ve sonra katledildi.
Yazar Halit Kakınç’ın bu eserinin en sonunda, Anadolu Ajansı’nın 24 Şubat 1942 tarihli açıklamasını bulacaksınız. Vatandaşlarına saygısı sıfır olan ceberut ve despot devlet anlayışını yansıtan bu açıklama, aynı zamanda utanç verici bir yalanı da içeriyor: “Geminin tamiri hitam bulduğu halde…” diye başlıyor.
Aslında motor arızalı olarak, atölyede kalmıştı. Yani, Struma motorsuzdu. Motorsuz bir gemi, kaderine terk edilen 769 insanı taşıyan bir büyük yüzen tabuttu. Ve devletin Anadolu Ajansı, utanç verici bir şekilde, geminin tamirinin bittiğini iddia ediyor, yalan söylüyordu. Katillerin cinayetlerini örtmeye çalışıyordu.
Struma cinayetinin üzerinden 70 yıl geçti. Mensubu olduğum Türk toplumunun eleştirilecek birçok yönü var. Bence bunların başında, eskiden beri süregelen geçmişte kalmış sayısız günahlarıyla yüzleşememek ve huzura erememek var. Bu cesareti ıskalamak… Cesetleri arka arkaya, üst üste yığıp dolap kapılarını kilitlemek… İyi de, cesetler orada kokuşup duruyor. Koku etrafa yayılıyor, havayı zehirliyor. Şu dolapları artık açıp havalandırsak, günahlarımızla yüzleşsek, huzura ermeyi denesek daha iyi olmaz mı?”
İshak Alaton
Merhaba, kitapla ilgili bilgilendirmeniz ve yorumunuz için teşekkürler, kitabı ve konusunu az çok biliyordum ama şimdi okumayı da istiyorum:)
YanıtlaSilOkuduğunuza pişman olmazsınız kesinlikle. :)
SilMerhaba :)
YanıtlaSilStruma'yı ilk Lülfü Livaneli'nin Serenad kitabında okumuştum. Bu konuya dikkat çeken bir romandı. Sonra biraz bu kitaptan biraz da araştırma ile bir şeyler öğrenmiş ve çok üzülmüştüm. Çok güzel bilgilendirici bir yorum olmuş, teşekkürler, kitabı da okumayı istedim.
Sevgiler :)
Sanırım Serenad ile tanındı Struma. Gerçi ben o kitabı okumadım bir blogda Struma ile ilgili yorum görüp merak ettim ve alıp okudum. Gerçekten üzücü bir hikaye. Yazar, Struma'dan bahsederken siyasi olarlara da değiniyor. Bilgilendirici bir kitap. Umarım siz de benim kadar seversiniz. :)
Sil