18 Mayıs 2014 Pazar

Kadının Adı Yok - Duygu Asena

80'lerde henüz kadın hareketinin olmadığı, yavaş yavaş gelişmeye başladığı bir dönemde Kadınca dergisiyle adını duyurdu Duygu Asena. Kadının bir birey olarak, aile, iş, cinsellik gibi her alanda  özgürlüğünün mücadelesini verdi. 87'de çıkardığı ilk kitabı "Kadının Adı Yok" feminist hareketin manifestosu sayıldı. Kitap bir yıl içinde 40 baskı yaptı. 88'de bir süreliğine, her dönemde kitap düşmanı olan devletimiz tarafından yasaklansa da Duygu Asena açtığı davayı kazanarak kitabını özgürlüğüne kavuşturdu. Kitap büyük bir üne kavuşarak Almanya, Hollanda ve Yunanistan'da da yayınlandı.

Kitap bir kadının çocukluğundan yetişkinliğine uzanan yolda kendini tanımasını, gücünü keşfetmesini anlatıyor. Belki kendinin farkında olan bir kadın için büyük anlamlar ifade etmeyecektir. Ancak henüz kadınlığının bilincine varmayan gençlere, erkeği tanrısı olarak kabullenmişlere, hayatta amacı zengin bir erkeğe kapağı atıp huzurlu bir ömür sürmek olanlara ve de kadını kendine sunulmuş bir armağan gören erkeklere söyleyecek çok sözü var kitabın.

Duygu Asena'nın cenazesi de feminist kimliğine yakışır bir şekilde oldu. Sarı güllerle süslenen tabutu kadınlar tarafından taşındı. Cenaze namazında kadınlar ön saflarda yer aldı. Naaşı da yine kadınlar tarafından toprağa verildi.

Bugün hala cenazelerde kadınlar gerilerde durur. Bir kanun mu vardır bunun için? Elbette yok. Ataerkil toplumun kadının alnına vurduğu sen ikinci sınıfsın damgası ölümlerde bile bırakmaz yakasını. Sevdiği insanın tabutunu bir yanından da o tutamaz. O kadındır, gücü yetmez. Ona düşen görev, dimdik duran erkeğinin arkasında tüm acizliğiyle ağlamak, gidene ah vah etmektir.

"Göz yumsun istemiyordum, sevsin istiyordum, onu beğeneyim istiyordum, olmadı, beğenmediğim, sevmediğim bir insanla, yalnızca beni rahat ettiriyor diye nasıl kalabilirdim, gerçek orospuluk bu değil mi? Bana sarıldığı, benimle seviştiği zaman, nasıl yapabilirdim, istemeden, beni rahat yaşatıyor diye."

"Bütün kadınlar evlenmek için programlanmışlardır. Bir erkek onlarla evlenmek lütfunda bulunduğu zaman, zevkten ölürler. Evlenme teklifi aldıkları gün yaşamlarının en büyük günüdür. Nikah günü, bekaretin bozulması günü, ana oldukları gün gibi üç-beş tane daha büyük günleri vardır. Ve bu büyük  üç-beş günün yaratıcıları da doğal olarak erkeklerdir. Onlarsız, büyük günler hiç yoktur."

"Bir kadın... böyle bir işte... bu noktalara gelsin... hayret doğrusu... bravo size... kutlarım...
Bazıları gülümseyerek, bazıları kuşku dolu, bazıları hayranlıkla böyle diyorlar bana. Aynı meslekten, aynı göreve gelmiş erkekleri kimse böylesine hararetle kutlamıyor, kimse şaşırmıyor onlara."

Arka Kapak
Duygu Asena bu kitabında, temiz, telaşsız, kıvrak anlatımıyla bir kadının yaşadıklarını, daha doğrusu cinsiyetii kadın olarak belirlenmiş, herkesin üç aşağı beş yukarı tanık olabileceği ortak bir macerayı, bir kadının ağzından anlatıyor. Bu kadın, küçücük bir kızın henüz yaşanmamış doğal meraklarından, aşklar, acılar, sahtekârlıklar, hıslarla dolu bir hayatın bazen hafif, bazen ağır kıpırtılarına kadar, kendi ayakları üzerinde durabilmek için mücadele ediyor. Bu kadın, pürüzsüz bir tenden kırışıklıklara uzanan zaman içinde kendisi için var olabilmeyi hedefliyor. Beceriyor da...Ne pahasına olursa olsun!

5 Mayıs 2014 Pazartesi

Okuma Şenliği / Bahar - 1. Rapor

İlk rapor 3 Mayısta veriliyormuş kimsenin bana haber verdiği yok. :) Pinuccia'nın blogunu ziyaret edip hazırladığı yazıyı görmesem rapor 15 Mayısta verilecek sanıp, tembelliğimden bir türlü okuyamadığım Oblomov'u bitirmek için üstün bir çaba sarfedecektim ama planım işlemedi malesef.

3. Kategori (15 puan): Herhangi bir edebiyat ödülü kazanmış bir kitap okuyanlara (En az 200 sayfa).
- Aç Yol - Ben Okri / İmge Yayınları (576 Sayfa) "1991 Booker Ödülü"

4. Kategori (15 puan): Bir öykü kitabı okuyanlara (Sayfa sınırlaması yok).
- Beyaz Gemi - Cengiz Aytmatov / Ötüken Neşriyat (174 Sayfa)

5. Kategori (20 puan): Adında bir çiçek adı olan veya "çiçek" sözcüğü geçen bir kitap okuyanlara (En az 200 sayfa).
- Çöl Çiçeği - Waris Dirie / Bilge Kültür Sanat (256 Sayfa)


7. Kategori (20 puan): İlk kitabı 2010 yılında veya daha sonrası yıllarda çıkmış bir yazardan bir kitap okuyanlara (En az 200 sayfa).
- Kaç Zil Kaldı Örtmenim - Filiz Aygündüz / Doğan Kitap (210 Sayfa) 


1216 Sayfa, 70 puan.  

27 Nisan 2014 Pazar

Gavur Mahallesi - Mıgırdiç Margosyan

Mıgırdiç Margosyan Diyarbakırlı bir Ermeni yazar. Ermeni fakat kendi dilini tam anlamıyla ancak 15 yaşında, eğitim için İstanbul'a gittiğinde öğrenebilmiş, çat pat Kürtçe bilen, Türkçe konuşarak büyümüş bir Ermeni.

1988 Eliz Kavukçuyan Edebiyat Ödülü almış kitabı Gavur Mahallesi'nde 11 kısa hikaye ile bizi Ermenilerin, Kürtlerin, Türklerin bir arada yaşadığı çok kültürlü yılların Diyarbakır'ında, Gavur Mahallesi'nde kısa bir gezintiye çıkarıyor.

Ermenicenin, Kürtçenin, Türkçenin, Zazacanın birlikte kullanıldığı bir yer Gavur Mahallesi. Bu çok dilliliği Margosyan şu kısa hikayesiyle çok güzel anlatıyor. 

"Hikayelerden birinde evimizdeki kedimizi anlatıyorum. İsmi Mestan. Annem kediyi terbiye etmek istiyor. Bizim oralarda evde çok da kedi bakılacak imkan yoktu. Tek gözlü evlerde yaşayan insanlardık biz. Ama bizim Mestan, nasıl olduysa geldi, evin bir kenarına yerleşmeye çalıştı. Anam ile Mestan arasında devamlı bir kavga vardı. Anam mutfakta yemek mi pişiriyor, Mestan da gelip, neyi araklayabilirim, diye bakardı. Anam bir gözünü de maalesef hastalıktan kaybetmişti. Hep derdim ki; 'Anam tek gözüyle Mestan'a öyle dikkat ediyordu ki bir türlü hırsızlık işini beceremiyordu.' En sonunda artık anam tekme tokat değil de diliyle anlatmaya başlıyordu. Önce Türkçe 'Mestan hırsızlık yapma,' diyor, sonra kedi anlamayınca Ermenice, sonra Kürtçe, o da olmadı Zazaca söylüyordu. Evet, çünkü bizim evde anam, babam, nenem hep dört dille konuşuyordu. Dolayısıyla Mestan da bu dört dili öğrenmek durumundaydı. "

Kure mamayı, demirci Haço Dayıyı, Papaz Arsen'i okurken Margosyan'ın kaleminden, bir anda bitiveriyor kitap. Ve siz kafanızda tek bir soruyla baş başa kalıyorsunuz. Her şey bu kadar aynıyken, bu kadar birbirimize benzerken biz neyi paylaşamadık?

Arka Kapak
'Allahu ekber, Allahu ekber!..'
'Ding-dong, ding-dong!..'
'Allahu!..'
'Ding!..'
'Ekber!..'
'Dong!..'
Müezzin Nusret, soğuktan domates kırmızısına dönmüş koca burnuyla minareden indiğinde, Uso hala, kısacık boyu, toparlak vücuduyla tarihi çanın ipine inatla asılıp duruyor, müezzinin pes edip minareden inişine içten içe seviniyordu. Çan sesleri dalga dalga ta uzaklara, en uzaklara yayılıyor, tüm Ermenilerin soğuktan kızarmış kulak memelerine soru olup takılıyordu. 'Hayrola Kirve Bedo; bu saatte bu çan sesleri niye?'

15 Mart 2014 Cumartesi

Okuma Şenliği / Bahar 2014



Pinuccia'nın önderlik ettiği Kış 2013 Okuma Şenliği'ne  bir hevesle katılıp başarısızlıkla neticelendirmiştim. Yeni düzenlenen etkinlikte istediğim kitapları kategorilere daha rahat yerleştirdim. Bu sefer azimliyim etkinliği tamamlamaya. Tamamlayamasam bile diğer etkinlikteki kötü performansımın üzerine çıkacağım en azından. :)

1. Kategori (10 puan): Tavsiyelerine güvendiği birinin önerdiği bir kitabı okuyanlara (En az 200 sayfa).
- Ağla Sevgili Yurdum - Alan Paton / Bilgi Yayınevi (296 Sayfa)


2. Kategori (15 puan): Bir şiir kitabı okuyanlara (Sayfa sınırlaması yok).
- Üstü Kalsın - Cemal Süreya / Yapı Kredi Yayınları (120 Sayfa)

3. Kategori (15 puan): Herhangi bir edebiyat ödülü kazanmış bir kitap okuyanlara (En az 200 sayfa).
- Aç Yol - Ben Okri / İmge Yayınları (576 Sayfa) "1991 Booker Ödülü"

4. Kategori (15 puan): Bir öykü kitabı okuyanlara (Sayfa sınırlaması yok).
- Beyaz Gemi - Cengiz Aytmatov / Ötüken Neşriyat (174 Sayfa)

5. Kategori (20 puan): Adında bir çiçek adı olan veya "çiçek" sözcüğü geçen bir kitap okuyanlara (En az 200 sayfa).
- Çöl Çiçeği - Waris Dirie / Bilge Kültür Sanat (256 Sayfa)

6. Kategori (20 puan): Şimdiye kadar hiç bir kitabını okumadığı bir kadın yazardan bir kitap okuyanlara (En az 200 sayfa).

- 6-7 Eylül Olayları - Dilek Güven / İletişim Yayınları (239 Sayfa)

7. Kategori (20 puan): İlk kitabı 2010 yılında veya daha sonrası yıllarda çıkmış bir yazardan bir kitap okuyanlara (En az 200 sayfa).

- Kaç Zil Kaldı Örtmenim - Filiz Aygündüz / Doğan Kitap (210 Sayfa)

8. Kategori (20 puan): Sinemaya uyarlanmış bir kitabı okuyup filmini izleyenlere (En az 200 sayfa).
- Gazap Üzümleri - John Steinbeck / Remzi Kitapevi (480 Sayfa)

9. Kategori (20 puan): Kütüphanesinde en uzun süredir okunmayı bekleyen o kitabı okuyanlara (En az 200 sayfa).
- Paradigmanın İflası - Fikret Başkaya / Özgür Üniversite (362 Sayfa)

10. Kategori (25 puan): Kendisi doğmadan en az 100 yıl önce yazılmış bir kitap okuyanlara (En az 200 sayfa).
- İki Şehrin Hikayesi - Charles Dickens / Athena Yayınları (448 Sayfa)

11. Kategori (25 puan): Rus edebiyatından bir kitap okuyanlara (En az 200 sayfa).
- Oblomov - İvan Gonçarov / İletişim Yayınları (585 Sayfa)

12. Kategori (45 puan): Aynı yazardan en az 1.200 sayfa kitap okuyanlara.
- Kemal Tahir

6 Mart 2014 Perşembe

Kuyucaklı Yusuf - Sabahattin Ali

Okuduğum ilk Sabahattin Ali romanı. Aynı zamanda Sabahattin Ali'nin de üç romanından ilki..

Kitap Aydın'ın Kuyucak Köyü'nde eşkiyalar tarafından öldürülen bir çift ile başlar. Olay mahalinde bulunan kaza kaymakamı Selahattin Bey öldürülen anne babasının yanında diz çökmüş oturan ve artık bir kimsesiz olan Yusuf'u evlat edinir. Artık o da Selahattin Bey'in ailesinin bir ferdidir. Selahattin Bey'in tayininin çıkmasıyla aile Edirne'ye yerleşir. Ve Yusuf'un hayatı burada değişir.

Yusuf yapı itibariyle serttir, insanlara fazla güvenmez ve yaklaşmaz, onların sahte dünyalarına dahil olmaz. Hayatının bir amacı yoktur. Yusuf'un hayatı Selahattin Bey'in kızı Muazzez'e olan aşkıyla farklı bir boyut alır.

Sabahattin Ali bize Yusuf'u anlatırken güzel bir taşra portresi çizer. Devlet-halk, zengin-fakir ilişkisini Yusuf çevresinde ustalıkla tasvir eder.

Yazarın bu gerçekçiliği karşısında bir yanda gariban halka üzülür zengine, bürokrata isyan ederken diğer yandan o aynı halkın bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığıyla kabuğuna çekilişini sindiremez bir küfür de onlara sallayıverirsiniz bu adaletsizlik için.

Arka Kapak
"Bu manasız ve yabancı hayatta bir tek şeye hakikaten sarılmış, hakikaten inanır gibi olmuştu. Bu da karısı idi. Muazzez'in varlığı Yusuf için büyük boşlukları dolduracak mahiyette bir şey değildi, fakat onun yokluğu müthişti. Onun bu kadar sebepsiz yere, bu kadar insafsızca Yusuf'un hayatından koparılması çıldırtacak kadar acı idi. Hayatında asıl aradığı şeyin Muazzez olmadığını biliyordu, fakat Muazzez olmadan bunu aramaya muktedir olmayacağını sanıyordu."
 

Kuyucaklı Yusuf Türk edebiyatının belki de en romantik kahramanıdır. Hayatın ve insanların zalimliği karşısındaki naif duruşu ile bir yandan trajik bir sona ilerlerken, bir yandan da yaşadığı lirik aşk hikayesinin kahramanı olarak edebiyat tarihinde yerini almıştır.

3 Mart 2014 Pazartesi

Okuma Şenliği / Kış 2013 - 4. Ay

Kış okuma şenliğinin son ayı ve ben muhteşem bir azimle etkinliği tamamlayamamayı başardım. Ama olsun önemli olan katılmaktı. :)

Bu ay okuduğum kitaplar;

2. Kategori (10 puan):Kütüphaneden ödünç alınmış veya sahaftan satın alınmış bir kitap okuyanlara.
- Kadının Adı Yok - Duygu Asena - Doğan Kitap (197 sayfa)

12. Kategori (25 puan): Yayınlanmış en az beş kitabı olan bir yazarın ilk kitabını okuyanlara.
- Kuyucaklı Yusuf - Sabahattin Ali - Yapı Kredi Yayınları (220 sayfa)


13. Kategori (25 puan): Bir biyografi veya otobiyografi okuyanlara.
- Hrant - Tuba Çandar - Everest Yayınları (736 sayfa) 

 

22 Şubat 2014 Cumartesi

Murtaza - Orhan Kemal

Orhan Kemal kitaplarındaki karakteri iyi veya kötü olarak kategorize etmeyen bir yazar. Murtaza'da da aynı tutumunu devam ettirmiş lakin bu sefer ben kitabı okurken Murtaza'nın bir düşmanıydım.

Günümüzde bolca bulunan kraldan çok kralcıların en güzel örneğidir Murtaza. Zenginlere hiçbir sözü yoktur. Onlar çalışıp kazanmış, Allah'ın sevgili kullarıdırlar. İstediklerini yapmakta özgürdürler. Arka sokakta oturan tembel, fakir vatandaşlarla asla bir tutulamazlar.

Murtaza'nın tek bir hayali vardır. Dayısı Kolağası Hasan Bey gibi biri olmak. Kanını vatan toprakları için akıtmak. Dayısı gibi Kolağası olamasa da o bir bekçidir. Bu da vatana hizmetin bir şeklidir ve görevini layığıyla yerine getirmelidir. Tüm kitap boyunca Murtaza'nın dayısına olan övgülerini okuyoruz.

Murtaza hiçbir durumda doğru bildiğinden şaşmaz. Bu uğurda ne anasına, ne karısına, ne de çocuklarına acır.

Göç ile Balkanlardan gelen Murtaza önce bekçilik yapar ve kendisinin de içlerinden biri olduğu fakir halkı canından bezdirir. Daha sonra bir fabrikada bekçilik yapmaya başlar ve burada da zalimin uşağı olmaktan geri durmaz.

Yaşadığı onca olaydan bir ders almaz ve tüm dik kafalılığıyla birilerinin uşağı olmaya devam eder.

Kitapta gözden kaçırılamayacak çok güzel bir detay var ki konunun özetidir diyebilirim.  Murtaza'nın sıkı disiplini ile canlarından bezdirdiği fabrika işçileri Murtaza'ya kin besleyip bir şey yapamazken, güç bela birleşip şikayete gittikleri seferlerde de en küçük bozgunda dağılırken söz konusu bir partiden olmak ya da olmamak olunca anında tek vücut olurlar. Yani fukaranın yumruğu yine başkalarının çıkarı uğruna fukaranın sırtına iner. Yumruğu yiyen Murtaza bile olsa.



Arka Kapak 
İnsanı en derininden kavrayarak anlatan kalemlerin başında gelen Orhan Kemal, ölümsüz karakteri Murtaza ile Türk edebiyatına asla silinemeyecek biçimde damgasını vurmuştur. Yazıldığı günden beri defalarca filmlere, oyunlara konu olan bu karakter, insanın en çapraşık durumlarından birini kara mizahla yüklü bir dille anlatır. Otorite ile doğru kavramı arasında sıkışıp kalan, doğruculuğundan ödün vermemek için çabaladıkça daha çözümsüz durumlara düşen, bu arada gittikçe insanı anlamaktan uzaklaşıp salt ilkelerini savunan bireyin başına gelenlerin acıklı bir güldürüsüdür Murtaza'nın öyküsü. Türk edebiyatının en önemli klasiklerinden biri olan Murtaza, her okurun mutlaka okuması gereken bir kitap.

4 Ocak 2014 Cumartesi

Kılıç Yarası Gibi - Ahmet Altan

Sahaftan 5 liraya aldığım bu kitap okuduğum ilk Ahmet Altan romanı. Roman istibdat döneminin ağır baskısı altında, çarpık ilişkilerle örülmüş bir ailenin yaşayışını anlatıyor. Dost düşmanın belli olmadığı, herkesin padişaha jurnallenme korkusuyla kelle koltukta gezdiği bir dönemde büyük duvarlar, kapalı kapılar ardında korku tüm ihtişamıyla baş köşede dursa da yasakların çok da hükmünün olmadığını görüyoruz.

Osmanlı'da var olan baskıyı Mehpare Hanım'ın da hayatına taşıyan yazar dönemin atmosferini ustalıkla yansıtır. Şeyh olan eşinden ayrılıp Avrupa görmüş bir beyefendi ve de bir saray doktorunun oğlu olan Hüseyin Hikmet Bey ile evlenen Mehpare Hanım bir şeyhin karısı olarak tekkede geçirdiği sessiz günlerin, ayların ardından Hüseyin Hikmet Bey'le başladığı yeni yaşamında özgürlüğün ve günahın cazibesiyle tanışır. Aynı şekilde baskıyla bunalan insanlar da Osmanlı'da namus sayılan padişahı, halifeyi devirmeye gidecek bir özgürleşme serüveni için hazırlıklara başlar.

Kitapta gayrimüslimlerin başlattığı milliyetçilik isyanlarına, İttihat ve Terakki Fırkasına da değinir. Tarihimizde önemli bir şahsiyet olan Mustafa Kemal Atatürk'ten de İttihat ve Terakki Fırkası içerisinde biraz bahseder. 

Hüseyin Hikmet Beyin yaşamı öyle çok ilgimi çekmese de 2. Abdülhamit dönemindeki baskı çok güzel yansıtılmış. Bu yüzden keyifle okudum. 

Kitabın ilk basımı Nisan 1998'de yapılmış. Bendeki 29. baskı ise yine 1998 yılının Eylül ayında yapılmış. Yani kitap yazıldığı dönemde bir hayli okutmuş kendini. Bir de "İsyan Günlerinde Aşk" adında devam kitabı var. Onu okur muyum bilmiyorum. Yine bir sahafta karşılaşırsak belki. 

Arka Kapak
Kısa sürede çok ses getiren Kılıç Yarası Gibi, Ahmet Altan'ın romancılığında farklı bir aşama; tarihe değişik bir bakış açısıyla bakan, onun insan yüzünü gören bir çalışma. Klasik romanın yeniden doğuşu diyebileceğimiz Kılıç Yarası Gibi, insanı, insan ilişkilerini, duygularını ve aşkı derinlemesine işleyen, yoğun içerikli bir roman. On dokuzuncu yüzyıl sonlarında, Ermenilerin Osmanlı bankasını basmaları ve romanın başkişilerinden Şeyh Efendinin düğünüyle başlayan roman örgüsü, yirminci yüzyıl başındaki Osmanlı döneminin tarihini, tarihsel kişilerini, siyasal ve askeri gelişmelerini fon alarak, bir yandan Şeyh Efendinin, öte yandan saray erkânından Reşit Paşanın ailesinin alabildiğine renkli ve gizemli bir biçimde birbirine bağlı yaşamlarını izliyor, roman boyunca titizlikle örülmüş bir dantel gibi işliyor. Bu romanı benzersiz kılan, kendi dilini yaratmış olması yanında, yakın tarihimizin gölgede kalmış pek çok olayına ışık tutarken, kurmacayı müthiş bir ustalıkla gerçeklerle yoğurmuş olması. Kılıç Yarası Gibi, okura, `çoktandır özlediğim, okumak istediğim roman' dedirtecek türden bir çalışma. İnanıyoruz ki, yalnız Türk edebiyatında değil, dünya edebiyatında da hak ettiği yeri bulacak.

3 Ocak 2014 Cuma

Okuma şenliği / Kış 2013 - 2. Ay


Okuma Şenliği kapsamında istikrarlı büyüyüşümü sürdürerek bu ayı etkinliğe dair sadece iki kitap okuyarak kapattım. Ve elbette bu duruma binlerce bahane bulabilirim. Bu kitap okumaktan daha kolay ne de olsa. :)

6. Kategori ( 15 puan): Türk edebiyatında klasik kabul edilen bir yazarın bir kitabını  okuyanlara.
- Murtaza - Orhan Kemal - Everest Yayınları (360 sayfa)

14. Kategori (30 puan): Okuma yazmayı öğrendiğiniz yıl ilk kez yayınlanmış bir kitap okuyanlara.
- Kılıç Yarası Gibi - Ahmet Altan - Can Yayınları (344 sayfa) (1998 yılı)