31 Mart 2013 Pazar

Bereketli Topraklar Üzerinde - Orhan Kemal



Orhan Kemal, “Orta Anadolu’nun seksen evlik köylerinden Ç. Köyü’nün erkekleri o yıl da çalışmak için çeşitli iş bölgelerine dağıldılar. Sekizi onu Kayseri Dokuma Fabrikası’na gitti, dördü beşi Sivas Çimento Fabrikası Cer Atölyesi’ne, içlerinden üçü de Çukurova’nın yolunu tuttu.” diye başlıyor İflahsızın Yusuf’un, Pehlivan Ali’nin ve Köse Hasan’ın çevresinde Çukurova'da işçilerin bitmez çilesini anlatmaya.

Bu üç arkadaşın köylerinden kalkıp Çukurova’ya gelmelerinin tek nedeni biraz para kazanıp iş bulamadıkları köylerine dönmek ailelerine kol kanat germektir. Düşünceleri sadece bir ekmek derdi olan bu insanları öyle dosdoğru öyle samimi anlatmış ki olan her olayda insan onlar yerine kadare lanet okuyor.

Yusuf azmin, kararlılığın, Hasan güçsüzlüğün, Pehlivan Ali de gücün aynı zamanda saflığın temsilcisidir romanda. Bir de Zeynel karakteri vardır ki bu Orhan Kemal’in olmasını istediği işçi tipidir. Sadakaymışçasına önüne atılanla yetinmeyen hakettiğini vermezlerse zorla alan, asıl olunması gereken kişidir. Ustalar işcinin yanındayken ağalar ve bir nevi ağanın köpeği olan ırgatbaşı zalimdir ve tabi hiçbir zaman eksik olmayan şakşakçılar da vardır işçinin içinde. Bu şakşakçıların temsilcisi de Kemal Cesur’dur. Ama Orhan Kemal kendi de işçi olmasına, aynı zulmü görmesine rağmen arkadaşlarını satan, ırgatbaşının kölesi olan bu tipi yerden yere vurmaz az da olsa onu da haklı bulur ve bunu da bir sözüyle bize gösterir. Karşısında titreyip küçülen adama acımıştı Zeynel. Bütün bu ikiyüzlülük, yokluktan kurtulabilme umuduyla, para içindi. (syf. 260)

Bu  roman Türkiye de işçi sınıfını anlatan en gerçekçi roman olsa gerek. Zaten Orhan Kemal de bu işçi hayatına yabancı değil. Bir dönem Adana'da çırçır fabrikalarında işçilik ve katiplik yapmış. E haliyle buralarda hayatı iyi gözlemlemiş. Ne kadar iyi gözlemlediğini de kitapta çok net bir şekilde gösteriyor. Sırça köşklerde yaşasaydı böyle romanlar çıkaramazdı elbet.

Kitap hakkında konuşmak, konuşmak hiç susmamak isterim ama bir kişi bile bu yazıyı görüp kitabı okumaya karar verirse diye kitabı ifşa etmemiş olayım endişesiyle kısa kesiyorum. Bu kitabı hakkında yorumlara bakmadan alın ve okuyun daha sonra da tanıdıklarınıza okutun. Bu kitap uzak ülkelerdeki açlık çeken, zulüm gören insanları değil bizi anlatıyor. Biz yaşadık bu dönemleri.Bu da onu daha da değerli yapmaz mı?

Kitabın 1978'de çekilmiş bir de filmi var ki bu filmden bahsetmeyi gerekli görüyorum çünkü bu filmin çekim aşamaları ve çekimden sonra yaşananlar da bir filme konu olabilecek cinsten.

Filmin çekimi ve sonrasında olanlar hakkında Wikipedia'daki bilgilerden iki kısmı özet gibi buraya aktarıyorum.  Eğer siz detaylıca okumak isterseniz -ki kesinlikle okumalısınız-  buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.



Ağırlıklı olarak Kurtiz'in seçimiyle Ankara Sanat Tiyatrosu ekibi ve o zamanlarda toplumcu gerçekçi filmlerinde oynayan oyunculardan oluşan bir kadro kuruldu. 1979 yılının yaz aylarında Çukurova'ya gidildi. Filmin çekimlerinin gerçekleştirileceği yerlere karar verildi. Oyuncu Erkan Yücel, çevrede çalışan işçilerle tanıştı, sohbet etti ve davranış biçimlerini gözlemledi. Bölgede gerçekleştirilen çekimlerde bazı problemler çıktı. Çekimlerin başladığı ilk haftanın sonunda Kurtiz ve Vehbi Koç tartışma yaşadı. Kurtiz, Koç'un işine son verdi ve ardından da Koç filme yatırdığı parayı geri istedi. Bu olay yüzünden finansal sorunlar başladı. Kıral bazı oyuncularından yardım istedi. Ankara'ya giden Erol Demiröz anne ve ablasının bileziklerini satıp bankada biriktirdiği parayı getirdi. Belli bir miktar para toplandı.
Ancak para bittiğinde set işçileri ücretlerini alamadıklarını söylerek projeden ayrıldı. Oyuncular bundan sonra hem kamera arkası hem de önünde çalışmaya başladı. Bir diğer problem de böceklerdi, ama kısa süre sonra bu sorun giderildi. Çevrede yaşayan sağcı gruplar, film çalışanlarını solcu sandıkları için burada çekim yapmalarından rahatsız oldu. Oyuncular bu yüzden geceleri nöbet tuttu. Tüm olumsuzluklara rağmen çekimler bitirildi.

Durun aksilikler böyle bitmiyor daha yeni başlıyoruz. :)

Filmin ilk kez 13 Eylül 1980'de başlayacak olan Antalya Film Festivali'nde gösterilmesi planlanıyordu. Ama festivalin başlama tarihinden bir gün önce 12 Eylül darbesi oldu. Darbenin akâbinde Bereketli Topraklar Üzerinde gösterime girdi. Ne kadar gösterimde kaldığı bilinmiyor. Filmin oyuncuları sürenin bir hafta olduğunu söyledi. Erol Demiröz bu konu hakkında "Ben her filmimi birkaç kere izlerim. Ama bu filmi bir kere izleyebildim" dedi. Adana Sıkıyönetim Komutanlığı filmi uygunsuz buldu ve gösterimini yasakladı.Samancılar bunun nedenini filmin bir başkaldırış hikâyesi olmasından kaynaklandığını söyledi.Darbeden 1 yıl sonra film Antalya Film Festivali'nde yeniden gösterildi. Yarışmada Bereketli Topraklar Üzerinde öne çıktı. Kültür Bakanı Sinema Daire Başkanı, jüri üyesi Burçak Evren'den En İyi Film ödülünü kendilerine bırakmasını istedi. Evren bu teklife çok şaşırdı. Bereketli Topraklar Üzerinde filminin alacağı olası bir En İyi Film ödülünü engellenmeye çalışıldığının farkına vardı. Jüri toplantısında Evren ödülün Bereketli Topraklar Üzerinde'ye verilmesini istedi. Bakanlık üyeleri bunu onaylamadı.O yıl hiçbir filme En İyi Film dalında ödül verilmedi.Kıral, En İyi Yönetmen ödülünü, Yaman Okay da En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü kazandı. Jüride tartışmalar yaşandığını öğrenen Kıral, kendisine verilen ödülü kabul etmedi.

Sinema Yazarları Derneği, yılın en iyi filmi olarak Bereketli Topraklar Üzerinde'yi seçti. Avrupa'da üretilen en iyi filmin seçilmesi için Strasbourg'da oylama yapıldı. Film en başta ilk beşe kaldı. Verilen karar ile Bereketli Topraklar Üzerinde 1981 yılının En İyi Avrupa Filmi seçildi.Ödülü almak için Paris'e çağrılan Erden Kıral yurtdışı yasağı nedeniyle gidemedi. Bu yüzden kurum yetkilileri ödülü vermek için İstanbul'a geldi.Ancak birkaç kişi Kıral'ı engelledi ve yetkililerden uzaklaştırdı. Kıral beş yıl sonra Paris'e ödülü almaya gitti.
Bu sırada filmin negatifleri ortadan kayboldu. Erden Kıral yıllarca filmin negatiflerini aradı. Ailesine bile kendisinin ölmesi takdirinde negatifleri bulmalarını vasiyet bıraktı. Yıllar sonra Kıral negatiflerin izini buldu. Yapımcılardan Nurettin Sezer onları korumak için İsveç'e götürmüştü. 

İşte filmin hikayesi özetle bu. Kısa tutayım dedim ama cümleleri değiştirmeyip direk aktardığım için pek kısa olamadı kusura bakmayın. Filmin görüntüsü kötü ama izlenmeyecek kadar da değil elbet. Sırf şu verilen emek için dahi izlemeye değmez mi? 

Arka Kapak
"Bu kitap, kendi bilgi ve görgülerim dışında, bir lokma ekmek için kötü iş şartları içinde zehir gibi bir hayatı yaşayanlardan derlenmiş malzemeyle meydana gelmiştir. Yayımlanmadan önce, çeşitli ırgat, usta, usta yardımcısını toplayarak bir gece sabaha kadar okudum onlara. Dinlediler. 'Pardon,' dediler, 'bu bu kadar olur. Bütün anlattıkların doğru. Eksik bile. Çukurova'nın bereketli topraklarında öyle işler olur ki, aklın durur. Sana anlatsak, bir değil beş roman çıkarırsın..."




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder