27 Nisan 2014 Pazar

Gavur Mahallesi - Mıgırdiç Margosyan

Mıgırdiç Margosyan Diyarbakırlı bir Ermeni yazar. Ermeni fakat kendi dilini tam anlamıyla ancak 15 yaşında, eğitim için İstanbul'a gittiğinde öğrenebilmiş, çat pat Kürtçe bilen, Türkçe konuşarak büyümüş bir Ermeni.

1988 Eliz Kavukçuyan Edebiyat Ödülü almış kitabı Gavur Mahallesi'nde 11 kısa hikaye ile bizi Ermenilerin, Kürtlerin, Türklerin bir arada yaşadığı çok kültürlü yılların Diyarbakır'ında, Gavur Mahallesi'nde kısa bir gezintiye çıkarıyor.

Ermenicenin, Kürtçenin, Türkçenin, Zazacanın birlikte kullanıldığı bir yer Gavur Mahallesi. Bu çok dilliliği Margosyan şu kısa hikayesiyle çok güzel anlatıyor. 

"Hikayelerden birinde evimizdeki kedimizi anlatıyorum. İsmi Mestan. Annem kediyi terbiye etmek istiyor. Bizim oralarda evde çok da kedi bakılacak imkan yoktu. Tek gözlü evlerde yaşayan insanlardık biz. Ama bizim Mestan, nasıl olduysa geldi, evin bir kenarına yerleşmeye çalıştı. Anam ile Mestan arasında devamlı bir kavga vardı. Anam mutfakta yemek mi pişiriyor, Mestan da gelip, neyi araklayabilirim, diye bakardı. Anam bir gözünü de maalesef hastalıktan kaybetmişti. Hep derdim ki; 'Anam tek gözüyle Mestan'a öyle dikkat ediyordu ki bir türlü hırsızlık işini beceremiyordu.' En sonunda artık anam tekme tokat değil de diliyle anlatmaya başlıyordu. Önce Türkçe 'Mestan hırsızlık yapma,' diyor, sonra kedi anlamayınca Ermenice, sonra Kürtçe, o da olmadı Zazaca söylüyordu. Evet, çünkü bizim evde anam, babam, nenem hep dört dille konuşuyordu. Dolayısıyla Mestan da bu dört dili öğrenmek durumundaydı. "

Kure mamayı, demirci Haço Dayıyı, Papaz Arsen'i okurken Margosyan'ın kaleminden, bir anda bitiveriyor kitap. Ve siz kafanızda tek bir soruyla baş başa kalıyorsunuz. Her şey bu kadar aynıyken, bu kadar birbirimize benzerken biz neyi paylaşamadık?

Arka Kapak
'Allahu ekber, Allahu ekber!..'
'Ding-dong, ding-dong!..'
'Allahu!..'
'Ding!..'
'Ekber!..'
'Dong!..'
Müezzin Nusret, soğuktan domates kırmızısına dönmüş koca burnuyla minareden indiğinde, Uso hala, kısacık boyu, toparlak vücuduyla tarihi çanın ipine inatla asılıp duruyor, müezzinin pes edip minareden inişine içten içe seviniyordu. Çan sesleri dalga dalga ta uzaklara, en uzaklara yayılıyor, tüm Ermenilerin soğuktan kızarmış kulak memelerine soru olup takılıyordu. 'Hayrola Kirve Bedo; bu saatte bu çan sesleri niye?'

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder