Kitapta yepyeni bir dünyayla karşı karşıyayız. Bu dünya üç
devletten oluşmakta. Okyanusya, Avrasya ve Doğu Asya. Bu devletler arasında
etkileşim mümkün değil. Her ülke kendi sınırları içinde yaşamakta. Kahramanımız
Winston’un ülkesi ise Okyanusya’dır ve
kitap Okyanusya üzerinde ele alınıyor.
Bir korku ütopyası olan bu ülkede düşünmek bile suçtur.
İnsanlar mimik hareketlerinden dahi suçlu bulunabilir. Sevgi, aşk, aile bağları
gibi unsurların ortadan kaldırıldığı çocuğun babaya düşman edildiği bir ülkedir
burası. İnsanların yapması gereken tek şey ülkenin sahibi olan, her şeye gücü
yeten Büyük Birader’i koşulsuz şartsız sevmek ve ülkede egemen olan partiye
sadakatle bağlı olmak.
Bu ülkede insanlar bulundukları durumdan hiçbir zaman
şikayet etmez çünkü daha önce nasıl bir durumda olduklarını bilmemektedirler.
Geçmiş her an değiştirilmekte, gerçekler çarpıtılmaktadır. Zaten düşünmenin suç
olduğu bir yerde geçmişi kurcalamak kimseninin yapmaya cesaret edebileceği bir
iş değildir. Düşünce polisi her zaman insanların ensesindedir. Ülkenin her
yerine hatta evlerin içlerine dahi yerleştirilmiş tele-ekranlardan insanlar
izlenmekte partinin gözüne batan herkes buharlaştırılmaktadır. Bu buharlaştırma
öldürmek değil tamamen yok etmektir. Bu kişinin geçmişteki kayıtlardan adı
silinir tarihte ona dair hiçbir iz kalmaz. Böyle bir ülkede kahramanımız Winston
bazı şeylerin ayırdındadır. Ve bu düzenin değişebileceğine inanmaktadır.
George Orwell'in yıllar önce distopya olarak yarattığı ülke bugünün Türkiye'siyle birebir örtüşmektedir. Bugün bizde düşünmenin suç sayıldığı, özel hayatın yok edildiği, boynuna doladığın bir bez parçasının suç unsuru olmaya yettiği bir ülkede yaşıyoruz. Çoktan dibe vurmuşuz da henüz haberimiz yok.
Önemli bir noktayı da belirtmek isterim ki Celal Üster yazdığı
önsözde kitabın eski çevirilerine dair bir hatayı düzeltirken kitabın sonunu
da söylemektedir. Bu yüzden okuyacakların önsözü en sona bırakmasını tavsiye ederim.
Arka Kapak
Yirminci yüzyılın en önemli yazarlarından biri
olan George Orwell, 47 yıllık yaşamına iki başyapıt sığdırmıştır; Hayvan
Çiftliği ve Bin Dokuz Yüz Seksen Dört. 1945 yılında yayımlanan Hayvan
Çiftliği’nde, bir grup hayvanın kendilerini sömüren insanların
yönetimini devirip eşitlikçi bir toplum kurmaya çalışmasının öyküsü
anlatılır. Bir siyasal yergi başyapıtı sayılan Hayvan Çiftliği’ni
1949’da Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı roman izledi. Orwell’in bu son kitabı, her şeyin tümüyle devletin
denetiminde olduğu belleksiz ve muhalefetsiz bir toplum tehlikesine
karşı yürekten bir uyarı niteliğindeydi. Dünyanın sürekli birbiriyle
savaşan üç totaliter polis devletinin egemenliği altında olduğu düşsel bir gelecekte geçen roman, hem o dönemde hem de sonraki yıllarda çok sayıda okuru derinden etkileyecek, güncelliğini hiç yitirmeyecekti.
Hayvan Çiftliği'ni okumuştum , bu kitap sırasını bekliyor .
YanıtlaSilPaylaşımın için teşekkür ederim , sevgiler.
Rica ederim. Hayvan Çiftliği'ni uzun zaman önce ben de okumuştum. O kitabı okuduktan sonra yeni bir kitabını okumak için neden bu kadar ara verdiğime hayret ediyorum doğrusu.
Silçok sevdiğim kitaplardandır. ayrıca Cesur Yeni Dünya ( Aldous Huxley'in bir romanı) öneririm.
YanıtlaSilBu kitabı da duymuştum. Listeme ekleyeceğim.
Silben de şu sıralar hayvan çiftliğini okuyorum ama 1984'ü de merak ediyorum.
YanıtlaSilHayvan Çiftliği kadar güzel bir kitap olduğuna emin olabilirsiniz. :)
Sil