Daha önce Paul Auster’in Görünmeyen ve Son Şeyler Ülkesinde
isimli kitaplarını okumuş biri olarak bu kitabın çok çok farklı olduğunu
söyleyebilirim. Ayrıca bloguma adını bahşeden bir kitabı bu kadar geç okumuş olmam da büyük kayıp.
Kitap bilincini kaybetmiş yaşlı bir adamın birer adet yazı masası, yatak ve sandalye bulunan hücre gibi bir odada uyanmasıyla başlar. Yazar bu adamın adını söylemez bize,
onun hakkında hiçbir bir bilgi vermez ve ona Bay Boş diye hitap etmeyi seçer.
Bay Boş orada neden bulunduğunu bilmemekte ve anlamaya çalışmaktadır.
Kitaptan uzun uzun bahsedip okumak isteyenlerin hevesini baltalayacak değilim. Ama kitapta bulunan güzel bir detaydan bahsetmeden geçmeyeceğim. Bay Boş'un odasına gelip giden kişiler yazarın daha önceki romanlarının kahramanlarıdır. Yazara ait okuduğum kitap sayısı göz önünde bulundurulursa ben sadece birini tanıyabildim ama daha çok kitabını okumuş bir kişi için daha eğlenceli bir hal alabilir bu detay.
Kitabın bize
anlattığı kurgulanmış bir hikayeden çok daha fazlası. Okumanızı tavsiye ederim.
Arka Kapak
Bir yatak, bir yazı masası ve bir iskemleden başka
bir şey bulunmayan, tek kapılı, tek pencereli bir oda. Yaşlı bir adam,
bu odada belleğini yitirmiş olarak uyanır. Kim olduğunu, buraya nasıl
geldiğini anımsamaz. Odaya gelen belli belirsiz kişiler, Bay Boş’a
anımsayamadığı suçlar yöneltirler, kimliği ve geçmişine ilişkin örtük sözler ederler. Tavana gizlenmiş bir kamera durmadan fotoğrafını çeker, bir mikrofon odadaki her sesi kaydeder. Biri izlemektedir sanki. Günümüz Amerikan edebiyatının en yaratıcı yazarı Paul Auster’ın yeni romanı Yazı Odasında Yolculuklar, gizemli metinleri, bilmece kimlikleri, kahramanının gizli geçmişi ve belirsiz işkencecisiyle belki de yazarın en tuhaf romanı.
Ama Bay Boş’un dünyasının bizim dünyamızdan çok da farklı olmadığını
düşünürsek, belki de o kadar tuhaf değil. Bay Boş’un kurmaca yaşamı, Kafka, Beckett ve Borges’in yarattıkları dünyadaki yerini alırken, günümüz gerçekliğini tüm ürkünçlüğüyle sezdiriyor okura.