80'lerde henüz kadın hareketinin olmadığı, yavaş yavaş gelişmeye başladığı bir dönemde Kadınca dergisiyle adını duyurdu Duygu Asena. Kadının bir birey olarak, aile, iş, cinsellik gibi her alanda özgürlüğünün mücadelesini verdi. 87'de çıkardığı ilk kitabı "Kadının Adı Yok" feminist hareketin manifestosu sayıldı. Kitap bir yıl içinde 40 baskı yaptı. 88'de bir süreliğine, her dönemde kitap düşmanı olan devletimiz tarafından yasaklansa da Duygu Asena açtığı davayı kazanarak kitabını özgürlüğüne kavuşturdu. Kitap büyük bir üne kavuşarak Almanya, Hollanda ve Yunanistan'da da yayınlandı.
Kitap bir kadının çocukluğundan yetişkinliğine uzanan yolda kendini tanımasını, gücünü keşfetmesini anlatıyor. Belki kendinin farkında olan bir kadın için büyük anlamlar ifade etmeyecektir. Ancak henüz kadınlığının bilincine varmayan gençlere, erkeği tanrısı olarak kabullenmişlere, hayatta amacı zengin bir erkeğe kapağı atıp huzurlu bir ömür sürmek olanlara ve de kadını kendine sunulmuş bir armağan gören erkeklere söyleyecek çok sözü var kitabın.
Duygu Asena'nın cenazesi de feminist kimliğine yakışır bir şekilde oldu. Sarı güllerle süslenen tabutu kadınlar tarafından taşındı. Cenaze namazında kadınlar ön saflarda yer aldı. Naaşı da yine kadınlar tarafından toprağa verildi.
Bugün hala cenazelerde kadınlar gerilerde durur. Bir kanun mu vardır bunun için? Elbette yok. Ataerkil toplumun kadının alnına vurduğu sen ikinci sınıfsın damgası ölümlerde bile bırakmaz yakasını. Sevdiği insanın tabutunu bir yanından da o tutamaz. O kadındır, gücü yetmez. Ona düşen görev, dimdik duran erkeğinin arkasında tüm acizliğiyle ağlamak, gidene ah vah etmektir.
"Göz yumsun istemiyordum, sevsin istiyordum, onu beğeneyim istiyordum, olmadı, beğenmediğim, sevmediğim bir insanla, yalnızca beni rahat ettiriyor diye nasıl kalabilirdim, gerçek orospuluk bu değil mi? Bana sarıldığı, benimle seviştiği zaman, nasıl yapabilirdim, istemeden, beni rahat yaşatıyor diye."
"Bütün kadınlar evlenmek için programlanmışlardır. Bir erkek onlarla evlenmek lütfunda bulunduğu zaman, zevkten ölürler. Evlenme teklifi aldıkları gün yaşamlarının en büyük günüdür. Nikah günü, bekaretin bozulması günü, ana oldukları gün gibi üç-beş tane daha büyük günleri vardır. Ve bu büyük üç-beş günün yaratıcıları da doğal olarak erkeklerdir. Onlarsız, büyük günler hiç yoktur."
"Bir kadın... böyle bir işte... bu noktalara gelsin... hayret doğrusu... bravo size... kutlarım...
Bazıları gülümseyerek, bazıları kuşku dolu, bazıları hayranlıkla böyle diyorlar bana. Aynı meslekten, aynı göreve gelmiş erkekleri kimse böylesine hararetle kutlamıyor, kimse şaşırmıyor onlara."
Arka Kapak
Duygu Asena bu kitabında, temiz, telaşsız, kıvrak anlatımıyla bir kadının yaşadıklarını, daha doğrusu cinsiyetii kadın olarak belirlenmiş, herkesin üç aşağı beş yukarı tanık olabileceği ortak bir macerayı, bir kadının ağzından anlatıyor. Bu kadın, küçücük bir kızın henüz yaşanmamış doğal meraklarından, aşklar, acılar, sahtekârlıklar, hıslarla dolu bir hayatın bazen hafif, bazen ağır kıpırtılarına kadar, kendi ayakları üzerinde durabilmek için mücadele ediyor. Bu kadın, pürüzsüz bir tenden kırışıklıklara uzanan zaman içinde kendisi için var olabilmeyi hedefliyor. Beceriyor da...Ne pahasına olursa olsun!
Kitap bir kadının çocukluğundan yetişkinliğine uzanan yolda kendini tanımasını, gücünü keşfetmesini anlatıyor. Belki kendinin farkında olan bir kadın için büyük anlamlar ifade etmeyecektir. Ancak henüz kadınlığının bilincine varmayan gençlere, erkeği tanrısı olarak kabullenmişlere, hayatta amacı zengin bir erkeğe kapağı atıp huzurlu bir ömür sürmek olanlara ve de kadını kendine sunulmuş bir armağan gören erkeklere söyleyecek çok sözü var kitabın.
Duygu Asena'nın cenazesi de feminist kimliğine yakışır bir şekilde oldu. Sarı güllerle süslenen tabutu kadınlar tarafından taşındı. Cenaze namazında kadınlar ön saflarda yer aldı. Naaşı da yine kadınlar tarafından toprağa verildi.
Bugün hala cenazelerde kadınlar gerilerde durur. Bir kanun mu vardır bunun için? Elbette yok. Ataerkil toplumun kadının alnına vurduğu sen ikinci sınıfsın damgası ölümlerde bile bırakmaz yakasını. Sevdiği insanın tabutunu bir yanından da o tutamaz. O kadındır, gücü yetmez. Ona düşen görev, dimdik duran erkeğinin arkasında tüm acizliğiyle ağlamak, gidene ah vah etmektir.
"Göz yumsun istemiyordum, sevsin istiyordum, onu beğeneyim istiyordum, olmadı, beğenmediğim, sevmediğim bir insanla, yalnızca beni rahat ettiriyor diye nasıl kalabilirdim, gerçek orospuluk bu değil mi? Bana sarıldığı, benimle seviştiği zaman, nasıl yapabilirdim, istemeden, beni rahat yaşatıyor diye."
"Bütün kadınlar evlenmek için programlanmışlardır. Bir erkek onlarla evlenmek lütfunda bulunduğu zaman, zevkten ölürler. Evlenme teklifi aldıkları gün yaşamlarının en büyük günüdür. Nikah günü, bekaretin bozulması günü, ana oldukları gün gibi üç-beş tane daha büyük günleri vardır. Ve bu büyük üç-beş günün yaratıcıları da doğal olarak erkeklerdir. Onlarsız, büyük günler hiç yoktur."
"Bir kadın... böyle bir işte... bu noktalara gelsin... hayret doğrusu... bravo size... kutlarım...
Bazıları gülümseyerek, bazıları kuşku dolu, bazıları hayranlıkla böyle diyorlar bana. Aynı meslekten, aynı göreve gelmiş erkekleri kimse böylesine hararetle kutlamıyor, kimse şaşırmıyor onlara."
Arka Kapak
Duygu Asena bu kitabında, temiz, telaşsız, kıvrak anlatımıyla bir kadının yaşadıklarını, daha doğrusu cinsiyetii kadın olarak belirlenmiş, herkesin üç aşağı beş yukarı tanık olabileceği ortak bir macerayı, bir kadının ağzından anlatıyor. Bu kadın, küçücük bir kızın henüz yaşanmamış doğal meraklarından, aşklar, acılar, sahtekârlıklar, hıslarla dolu bir hayatın bazen hafif, bazen ağır kıpırtılarına kadar, kendi ayakları üzerinde durabilmek için mücadele ediyor. Bu kadın, pürüzsüz bir tenden kırışıklıklara uzanan zaman içinde kendisi için var olabilmeyi hedefliyor. Beceriyor da...Ne pahasına olursa olsun!