20 Nisan 2013 Cumartesi

Ay'a Yolculuk - Jules Verne

Pinuccia'nın blogunda gördüğüm, her ay bir yazarın kitaplarının okunduğu, "Yazar Ayları" isimli etkinlik için bu ay Jules Verne seçilmiş. Ben de, okumayı çok istediğim bir yazar olduğu için "Ay'a Yolculuk" isimli kitabıyla bu güzel etkinliğe katıldım.

Kitap, 1861 yılında başlayan Amerikan İç Savaşı'nın bitmesiyle, yapacak işi kalmayan bir grup savaş topu üreticisinin bir mermi yaparak uzaya gitmeye karar vermelerini ve bu konudaki hazırlıklarını anlatıyor.

İlk kez Jules Verne okudum ve yazara hayran kaldım. Ne kadar bilgili bir insan olduğunu zaten kitapta açık seçik görüyoruz. Toplar, dürbünler, ay vs. her konu hakkında bilgileri gayet detaylı bir şekilde bize sunuyor. Detayları seven bir insan olduğum için benim çok hoşuma giden bu bilgiler belki de bir başkasını sıkabilir.

Kitapta Michel Ardan karakterini çok sevdim. "Başka dünyada canlı varlıklar yaşayabilir mi?" sorusuna verdiği cevap çok hoştu. Soruyu her yönden cevaplayıp bu cevapların her biri, bir bilimsel alandaki uğraşlar sonucunda, başkaları tarafından bulunmuş olduğu için aslında kendisinin hiçbir şey bilmediğini söylemesi takdire şayan bir bilgelik.

Ben her ne kadar severek okusam da gerek kitabın başlarındaki savaş yanlısı diyaloglar olsun, gerek fazla detay ve terim içermesiyle olsun pek çocuklara yönelik bir kitap olduğunu düşünmüyorum. En azından 12 yaşında bir çocuğa göre değil.

Arka Kapak
Durmak bilmeyen bir tempoyla ve akıl almaz bir hayal gücüyle yazılmış Ay’a Yolculuk bilim kurgunun temel eserlerinden biridir. Macera, 1865’te Amerikan İç Savaşı’ndan yeni çıkmış bir grup topçunun, kulüplerinde yapacak iş bulamayıp başkanları Bay Barbicane’in önderliğinde Ay’a kadar gidebilecek bir mermi yapmaya karar vermesiyle başlar. Haber kısa sürede dünyanın dört bir yanına yayılır. Merminin içinde Ay’a gitmek isteyen bir gönüllü de işe karışınca, proje bir anda çok büyük bir olaya dönüşür.

Astronotların Ay’a ulaşmasından yaklaşık yüz elli yıl önce kaleme alınmış bu çarpıcı roman, Jules Verne’in bilimsel ve edebi dehasının en güzel örneklerinden biridir. Tabii ki günümüzde romanda anlatılan bilimsel gerçeklerin bazıları farklı, ama maceranın tadı aynı!  

15 Nisan 2013 Pazartesi

Kitap Alışverişim



D&R'de bahar şenliği kampanyası var bir süredir. Ben de kampanyadan iki kitap alayım dedim. İki kitapla sepeti boş hissedince araya bir kaç kitap daha sıkıştırdım.

1. Suçlu - Orhan Kemal
2. Sokakların Çocuğu - Orhan Kemal

Bu aralar Orhan Kemal'e çok ilgi duyuyorum. Geç kalınmış bir hazine Orhan Kemal benim için. Henüz yeni yeni okumaya başladım ve geçmişin acısını çıkartmak istiyorum. Bu kitaplar bir romanın iki cildi. Romanda sokağa düşmüş bir çocuğun hayatına eşlik ediyoruz.

3. 10 Yaşındayım ve Boşanmak İstiyorum - Nojoud Ali

Yemen'de 10 yaşındayken evlendirilip yeni ailesinden psikolojik ve fiziksel şiddet gören daha sonra da tam bir cesaret örneği gösterip evden kaçarak boşanma davası açan bir "çocuğun" hikayesi.

4. 1915: Ermeni Soykırımı - Hasan Cemal

D&R'deki bahar şenliğinden aldığım kitaplardan biri bu. İsminden ne olduğu belli zaten. Ermeni soykırımını bir de ondan dinleyelim. Normalde 18 lira olan kitap bahar şenliği için 6.75 gibi gayet uygun bir fiyata satılıyor.

5. Hrant - Tuba Çandar

Bahar şenliğinden aldığım ikinci kitap da bu. Normalde 25 lira ama şu an 9.38'e alıyoruz.

6. James Watson ve Francis Crick - Edward Edelson

Tübitak'ın yaşamöyküsü dizisinden aldığım ikinci kitap. Diğerlerini alamıyorum çünkü basımı kalmamış. Artık sahaflardan toplamaya çalışacağım.

7. Cogito 25 Nietzsche 

Cogito'nun aldığım ilk sayısı oldu. Bir dahaki alışverişimde de diğer sayılarını alacağım. Hepsini değil elbette ilgimi çekenleri. Almak isteyenler acele etsin. Çabuk tükeniyorlar.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Bahar Şenliğinden aldığım iki kitapta da küçük defolar vardı. Hrant'ta resimde de belli olduğu gibi gayet gözü rahatsız eden bir kusur var. 1915: Ermeni Soykırımı'nın ise sadece arka kapağının üst tarafı hafiften içe doğru kırılmıştı ama rahatsız edecek bir sorun değildi.

Sanırım kitapların ucuz olmasında bu kusurların da payı var. Çünkü bu siteden sürekli alışveriş yapıyorum ama ilk kez böyle bir durum oldu. Yine de alışverişimden memnun kaldım. Yeter ki kitap olsun. Şekli şemali pek önemli değil. :)


13 Nisan 2013 Cumartesi

Okan Bayülgen'den Sesli Kitaplar


İnternette gezinirken böyle bir habere rastladım. Galiba bunu duymayan bir ben kalmıştım. Artık ben de duymuş oldum. Daha haberi okumadan içinde Okan Bayülgen'in adı geçtiği için güzel bir şeyler olduğunu tahmin etmiştim. Öyle de oldu.

Peki konu ne mi? Şöyle ki Okan Bayülgen hayran olunası sesiyle kitaplar seslendirecekmiş.

Makinakafa.com isimli blogunda seslendireceği iki kitabın küçük bir kaydını yayınlamış. Ve kitaplar da öyle yabana atılacak cinsten değil. Stefan Zweig'in Satranç'ını ve Franz Kafka'nın Dönüşüm'ünü böyle kaliteli bir sesten dinlemek gerçekten harika olacak. Kitapları haftada 4 gece radyodan ve okanbayulgen.fm'den dinleyeceğiz. Tabi onları kitapçılarda da görmeyi umuyorum.

Ülkemizde kitap okuma oranı çok düşük. İnsanlar okumamalarına türlü türlü bahaneler buluyor. Kitap okuyacak vakti olmayanların şimdi de kitap dinleyecek vakti olmaz ya sorun değil. Belki bir kaç kişiye daha kitap sevgisi aşılanır. Ben Dönüşüm'ü de Satranç'ı da okuduğum ve zaten kitap okumayı sevdiğim halde bu kitapları heyecanla dinleyeceğim. 


10 Nisan 2013 Çarşamba

Sessiz Ev - Orhan Pamuk


Yeni hayat isimli kitabını okuduktan sonra yazarın başka bir kitabını okumak için pek hevesim kalmamıştı. Orhan Pamuk'u çok seven ve sürekli Sessiz Ev'i okumamı söyleyen "Kitaplar ve Notlar" isimli blogun sahibesi olan arkadaşım bana doğum günümde güzel bir sürpriz yaparak bu kitabı aldı. Hiç beklemediğim bir hediyeydi. Kuryeyi görünce başta idrak edemedim  ama Orhan Pamuk'u görünce hemen kimden geldiğini anladım ve büyük bir sevinçle okumaya başladım.

Kitapta hakim olan iki konu görüyoruz. Doğu - batı çatışması ve 80 darbesi öncesinde siyasi durum. Doğu - batı çatışmasının karakterleri Selahattin Bey ile Fatma Hanım'dır. Fatma Hanım sorgulamadan, kendine öğretildiği gibi yaşamasıyla, körü körüne bağlı olduğu inancıyla doğuyu temsil eder. Kocası olan ve ölmüş olduğu için Fatma Hanım'ın zihninde tanıdığımız Selahattin Darvınoğlu ise batının temsilcisidir. Soyadından da anlaşılabileceği üzere Selahattin Bey ateisttir. Osmanlı'nın son dönemlerinde yaşamıştır ve yaşadığı toplumun cehaletinden usanmış ve hayatını toplumu aydınlatmak için bir ansiklopedi yazmaya adamıştır. Fatma Hanım'ın zihninde sürekli geçmişte Selahattin Bey ile olan çatışmalarına tanık oluyoruz. Selahattin Bey karısını kendi yoluna çekmek, onu aydınlatmak için uğraşırken Fatma Hanım sürekli susar ve bu susuşuyla aslında doğunun zayıflığını, sessizce boyun eğişini anlatır.

Bir de bu çiftin torunları üzerinden dönemin siyasi olaylarına tanık oluyoruz. Faruk, Nilgün ve Metin üç kardeştirler. Faruk her şeye olan inancını kaybetmiş, bunalımın içine düşmüş bir tarihçidir. Metin ise ailesinin içinde bulunluğu fakirlikten yılmış, zengin olma ve Amerika'ya gitme hayalleri kuran bir gençtir. Öyle ki tek sorununun para olduğunu düşünür yoksa kendisi çevresindeki bütün o şımarık zengin gençlerden çok daha zekidir. Ve Nilgün ise dönemin siyasetinin sol kısmını temsil eder.  E tabi ki solun olduğu yerde sağ olmadan hiç olur mu? Sağın temsilcisi de Fatma Hanım'ın evinde çalışan Recep'in yiğeni Hasan'dır. Hasan henüz lisede 17 yaşında bir gençtir. Hasan'ın öyle çok keskin bir görüşü yoktur çevresindeki insanların etkisinde kalmıştır. Hatta onlardan kurtulmayı da ister ama bunu yapamaz. Çünkü o dönemlerde bir taraf tutmak zorunda hisseder kendini insan. Hasan da bu arada kalmışlığı gösterir. Hasan ve arkadaşları üzerinden o dönemde kendini ülkücü diye nitelendiren insanların yaptıklarını görüyoruz. Hasan Nilgün'e aşıktır ve yazar bu iki karakter arasındaki çatışmayı sunarken Hasan'ın zihnini bize okutup onun hakkında iyice fikir sahibi olmamızı sağlar ama Nilgün karakterini esgeçer. Yani Nilgün'ün sadece solcu olduğunu biliyoruz. Toplumun sağ ve sol diye ayrıldığı bir dönemde bir tarafı es geçmek pek olmamış bana göre. Konuyu biraz zayıf bırakmış.

Karakterler hakkında bu kadar bilgi verdikten sonra biraz da kitaptaki olay örgüsünden bahsedeyim. Kitap öyle dolu dolu olaylarla ilerlemiyor. Gayet durağan bir şekilde 3 kardeş klasik ziyaretlerini yapmak için babannelerinin yanına gelmiştir. Ve bu karakterler aracılığıyla hem yaşanılan ana hem de Fatma Hanım ve Recep sayesinde geçmişe yolculuk ederiz. Kitabın devamı olsa çok daha iyi olurdu diye düşünüyorum biraz yarıda kesilmiş gibi. Kitabın sonu hakkında şöyle bir yorumda bulunabilirim ki ülkemizde sol neredeyse bastırılmış durumda. Sağın hakim olduğu bir düzendeyiz. Yazar böyle bir sonla bu duruma atıfta bulunmuş olabilir. Neticede keyifli bir kitaptı. Ama hayır, ben hala bir Orhan Pamuk hayranı değilim.

Arka Kapak
Biri tarihçi, biri devrimci, biri de zengin olmayı aklına koymuş üç torun babaannelerini ziyaret eder, dedelerinin yetmiş yıl önce sürgün edildiğinde yaptırdığı evde bir hafta kalırlar. Babaannenin anıları yavaş yavaş aralanırken dedenin Doğuyla Batı arasındaki uçurumu kapatacağını sandığı ansiklopediyi yazışı hatırlanır. Kuşaklar arasında köprüler kurarken, duvarların ötesinde de başkaları vardır. Orhan Pamuk'un ikinci romanı önemli sorular soran bir kitap...


7 Nisan 2013 Pazar

Tersine Dünya - Orhan Kemal


Bu ara kendime küçük bir Orhan Kemal ziyafeti çektim. Elimden geldiğince de okuduklarımı burada yayınlamaya çalışacağım. Kitaplarını incelerken tanıtım yazısını okuduğumda kesinlikle bu kitabı almalıyım dedim. İyiki de almışım. Zaten Orhan Kemal'in beğenmeyeceğim bir kitabı olacağını zannetmiyorum. Her neyse kitaptan bahsetmeye başlayayım.

Bu romanda tersine dönmüş bir dünya ile karşı karşıyayız. Yani kadın ve erkeğin rolü değişiyor. Romanda günümüzdeki erkek egemen toplum çok geçmişte kalmıştır. Artık egemen olan kadındır. Yazar, dünyanın olağan seyrindeki olaylara dokunmaz sadece kadın ve erkeğin yerini değiştirir. Kadın çalışmak, eve bakmakla yükümlüyken erkeğin görevi çocuklarına bakmak, kocasına hizmet etmektir. Kitabı anlamanıza yardımcı olması için kitaptan konusu hakkında fikir veren birkaç alıntı yapacağım.

"Bir kadın erkeğinin küçük tanrısıdır."

"Hiç kimse el kapılarında çalışan babalara namuslu gözüyle bakmazdı. Böyle erkekler "o biçim"di."

"Bana bak oğlum. Böyle giderse kötü erkek olur, genelevlere düşersin, karışmam!"

Orhan Kemal'in eserine sadece mizahi bir kitap olarak yaklaşmak doğru olmaz elbet. Kitapta erkek egemen toplumda kadına yüklenen yükü tersine çevirip erkeklere ayna tutuyor. Yaptıkları zulmü kendilerine çektirip empati kurmalarını sağlıyor.

Romanda Orhan Kemal'e yakışır bir şekilde işsizliği, fakirliği, sınıf atlama çabalarını da görüyoruz.

Roman dediğime bakmayın kısacık 122 sayfalık bir kitap. Bir saatinizi almaz okuması. Okuduktan sonra üstüne bir de 93 yapımı filmini izlerseniz tadından yenmez doğrusu.

Arka Kapak
Edebiyatımızın sıradan insanı en iyi anlatan kalemlerinden olan Orhan Kemal’in Tersine Dünya adlı bu romanı, onun en sıra dışı kitaplarından biri. Ancak, cinsiyetlerin yer değiştirdiği bu ters dönmüş dünyada da bireyin sıkıntıları, düşleri, beklentileri yine birbirine benziyor. Ruhun en karanlık noktalarının derinliklerinde başarıyla inebilen Orhan Kemal, bize mizah yüklü anlatıyla yeniden insanı sevmeyi öğretiyor.

Orhan Kemal'in kitapları bir okurun hayatta rastlayabileceği o çok nadir hazineler arasında yer alır. Çok az yazar okurunun dünyasında onun kadar iz bırakır, Orhan Kemal umudu ve aydınlığı yeniden kazanmamız için yol gösterir bize. Orhan Kemal'in kitapları bir okurun hayatta rastlayabileceği o çok nadir hazineler arasında yer alır.